top of page

İyi Misin?

Yazarın fotoğrafı: Kani Fatih TurhanKani Fatih Turhan



Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin 100. yılını felaketle anmak, 99 depremi gibi, çocuklarımıza 23 afeti gibi tabirle bu güzel yıldan bahsetmek büyük hayal kırıklığı. Bunda Tanrı'nın bir suçu yok. Boşa harcanan bir 100 yıl bıraktık o kadar.


Şimdiki durumunun nasıl olduğuna yorum yapmayacağım ama ben 90'larda yetişmiş bir birey olarak iyi eğitim aldığımı düşünüyorum. Sistemsel bazı arızalarımız olsa da öğretmenlerim ilkokul, ortaokul ve lise dönemimde gayet iyiydiler. Nefretle anabileceğim ortaokul dönemimden bir matematik öğretmenim dışında kimse yok. (Ondan nefret ettiğim için derse de protest bir yaklaşımla tavır aldığımı iyi bilirim. )


Lisede okuldan atıldım, açıktan tamamladım ama dediğim gibi sistemimiz sıkıntılıydı zaten. Okulu (meslek lisesindeki bölümümü) sevmiyordum, babamı kaybetmiş ve okula gitmek yerine para kazanmak önceliğimdi. Suçlu olan yine öğretmenlerimiz değildi. Üniversite'de de şanslıydım. Ülkeme bağlılığımı ne kadar ailemden alsamda, aynı oranda sorgulayıcı kimliğimi sağlamlaştıran etkiyi kesinlikle eğitim hayatıma borçluyum. Ne kadar red edersem edeyim beni bu ülke, bu devlet yetiştirdi. Bir yerlere geldim mi o sizin takdiriniz ama konu haksa burada sizin vergilerinizle yetişmiş biri olarak, öğretmenlerimin hakkını teslim etmem bana yakışan olur. 


Sistem kötüydü evet ama şimdi onu iyileştirecek yaşa geldim. Bunun için dünya ile denk bir düzende, yaşadığım sıkıntıları geride bırakabilmiş ülkemin olması için mesai harcadım. Projeler ürettim, fikirler türettim, paylaştım, düşündüğüm ne varsa sadece söylemedim uyguladım. Dikkate, ciddiye alınan oldu, olmadı ama etkim bir şekilde oldu bunu biliyorum. Çocukken odasında TV olan şanslı azınlıktandım ama bilgisayarı olacak kadar da şanslı değildim. O tv'yi izlerken neden sevdiğim filmlerin Amerikan filmi olduğunu sorgular dururdum. Her şeyin en iyisini Amerikalılar yapar gibi görünürdü gözüme. Sonra okula gelirdim muhteşem bir tarih, harika bir coğrafi konum, muazzam gelenekler.. Sonra saçma sapan yerli filimler. Düşünürdüm 'biz eskiden ABD gibiydik lan, Vayy'. 'Şimdi yeniden o olabilecek miyiz' diye sorardım kendime. Bazen Mustafa Kemal Atatürk'ü kıskanıp, 'bende bu ülkeyi kurtaracak yeni Atatürk olabilirim' derdim. Sevinirdim buna. Sonra niye derdim. Kurtarılan bir yer tekrar kurtarılmaya muhtaçsa orası kurtarılmamıştır ki. Ya biz doğru insanlar değildik, ya kurtarıcı bir şeyleri yanlış yapmıştı.. Çocukken derdim bunları ama şimdi değil. Şimdi 'kurtarıcı daha ne yapsın ki' diyorsun hatta dirilse 'kahrolur' diyerek utancından başını öne eğiyorsun. Siyaset değil bu söylediklerim. Gerçek bir hikaye. Senin hayatın. Sen tokken aç olan komşunun hikayesi. 


Büyüyünce bu ülkede 'şaşırmamayı' öğreniyor insan. Şaşırmamak nedir biliyor musun? Şaşırmamak büyümektir. Neden, çünkü şaşırınca merak ediyor ve sorular sormaya başlıyorsun. Sorular sorunca keşfetmeye başlıyorsun. Keşfedince nefes alıyorsun. Şaşırmak aslında bir yaşam belirtisidir. Biz burada edindiğimiz deneyimi sonraki aşamaya taşıyacağımıza inanıyorsak, o zaman şaşırmak; 'kutsal bir eylem' de olabilir. Çünkü bizim hala yaşamamız için nedenlerimiz var diyebilmektir, şaşırmak.. Bunu asla unutma ve içindeki içindeki çocuğu ara bul hemen. Çünkü ona ve 'şaşırmasına' ihtiyacımız var.

 İçimdeki çocuğu saklıyorum. Dünya için hala içimde bir çocuk var. Şaşırıyorum ve soru soruyorum. Bunu yapmazsam nefes alamam ben. Nefes alamazsam üretemem, türetemem, geliştiremem. Şahsen geçmişime borcumu ödediğimi düşünüyorum ama geleceğe hala borçluyum. Yalnız bir şeyi öğrendim. Bu ülkede geçen sürede bu borcu ödemek, bitirmek ömür istiyor. Bundan öncesinde tersini inatla denemişliğim vardır ama artık bu ülke için çocuk olmamaya karar vermiştim. Fırsatçıları görüyorum, izliyorum. Canla başla bir şeyler yapmak isteyenleri de. Lakin bu ülke için düşüncem net; 'her şey olacağına varır.' Burada ben yeni bir şey keşfedemem. Cennetlikte biziz, cehennemlikte.. Şimdi bu yazdıklarım cehennemlikler için değil, cennetlikler içindir. 


Önce bir içini iyice şişirdim ki (sanki öyle değilmiş gibi) ,şimdi aradığın şeyin yukarıdaki düşünceler olmadığını anlayabilesin diye. Farkında mısın seni aşağıya çektim. İçindeki motivasyonu kırdım. Seni strese soktum. Bu dil doğru bir dil değil. Biz bu yanlışları görebiliyorsak, inandığımız gibi düşündüğümüzü yaşayabiliyorsak ve sen buraya kadar okuyup cennetlik olduysan, kendinden başka kimseyi dinleme! İçindekini, o çocuğu dinle! Çocuk heyecanlıdır. İçindeki çocuk alaycıdır. Ama en önemlisi kırılgan, zayıftır. Ona dokunmaktan korkma! O kırılır, ağlar, acır ama unutur ve hemen ayağa kalkar. Seni ayağa kaldıracak şey onda! Unutma ama takılma. Oyunu değiştir. Yeni oyun kur. O çocuk sana 'güçlü olmak zorunda değilsin' diyecek. Ama korkmaktan korkmayacak. O korkarak bazen seni koruyacak bazende cesaretiyle canını yakacak. Tüm bu riske değer ne var dersen, dedim ya; merak. Şaşırmaya devam et. Şaşırmayı hatırla. Gerkirse yeni yollar keşfet ama ne yap, ne et, o çocuk şaşırsın! Ve dostum unutma önce sen iyi olmalısın ki başkası da iyi olsun. Yoksa hepimiz birbirimizi aşağıya çekeceğiz!


Şimdi hemen içindeki çocuğa dokun! Ve ona sor; İyi misin?

Kani

2 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page