top of page

Atlar Ayakta Uyur! - Kimler Uyanıyor?

Bugün içinde bulunduğumuz koşullarda spekülasyonla, manipülasyon ile Türk Gençlerinin iktidarın faşist tutumuna karşı haklı tepkisini, harcadıkları müthiş enerjiyi yok etmek, sömürmek isteyen güçler var.


İktidarın faşist olmadığını düşünenler varsa bu yazıda aktarılan kronolojiyi lütfen okusunlar; https://www.kanifatihturhan.com/post/2025-sarachane-uyanis-hareketi-olaylarinin-kronolojik-yolculugu


Peki kim bunlar? Öncelikle ülkenin düşmanı istihbarat örgütleri olabilir, siyasi kariyer peşinde olanlar olabilir, çöküntüden veya kaostan beslenmek için fırsat arayan sermaye grupları olabilir. Terörden beslenen kaçakçılar, ayrışmak-bölünmek isteyen ırkçılar, başarısızlığını topluma mahal eden zayıf ve kıskançlar olabilir. Herkes olabilir. Ancak ben ülkemizin düşmanı olan grupların zihniyetini ayrılıkçı, teslimiyetçi, klan-tarikat-yalaka-yandaş-zır cahil ve özenti olarak sınıflandırıyorum. Kimliklerini de ciasal islam ve etnik bölücü olarak tanımlıyorum. Bunlar kime çalışıyor sorusunuda zaten yukarıdaki hegomanya ağı ile açıkladım.


Tüm bunları bile bile hak arayışın ve vatan sevgin için onların karşısına çıkabiliyorsan, egemenliğini koruyorsan; sen tarihin en onurlu bir mücadelesinin parçası olmuşsun demektir. Bu sebeple fetöcülere karşı, 'Gezi Direnişi'ne katılanlar, bunu gizlemedi. Saklamadı. Ancak tarih, maalesef utanılacak iş yapsa bile sadece kazananları haklı gösterir. Bugün karşıt grup, yeniden intikam hissiyle diriltilmişse, yok olmamışlarsa kazanan tarafta mıyız sorusunu da sormak gerekir.


İşte belki de Türk Gençliği bugün bu soruyu soruyor! Bu sebeple içinde bulunduğumuz süreci uyanış olarak adlandırmak bana çok mantıklı geliyor. Gezi'de direnen iktidar gücüne sahip fetöcülerdi. Gezi'yi yaratan, savunan da halktı. Bir halk hareketiydi. Bugün yine Türk milleti, Türk gençliğinin önderliğinde tekrar bir harekette bulunuyor. Bu sefer karşımızda uzun süre uykuda duran, cehaletten beslenen bir düşmanın tekrar uyanışını izliyoruz.


Aynı kelimeler elbet farklı, hatta zıt biçimde de kullanılır. Bu tamamen galiplik ve kaybetmişlik hissinin denkleminde değerlendirilecek meseledir. 'Dün Gezi direndi, tohum ekti, başarılı oldu ve bugün Saraçhane'de bir 'UYANIŞ' olarak gerçekleşiyor.' cümlesiyle de durumu açıklamak mümkündür. Bu tarafların kim olduğu gerçeğini değiştirmez.


Fetöcünün direnişi sahiplenmesi veya düşman bilmesi, fetönün düşman olduğu gerçeğini değiştirmez! Bugün milliyetçi bildikleriniz bölücü, bugün dindar dedikleriniz hırsız, bugün mücadeleci dedikleriniz teslim olmuşsa, işte kavramlar ile olayların ilişkisinin ruh yaratacağını anlamamışız demektir. Bugün Saraçhane'de olan gençler 'GEZİ' ruhuna sahip diyorsak, bundandır.


Gezi ve Saraçhane olayları belirli siyasi gruba ait değildir. Adı: Direniş veya Uyanış olsun kesinlikle halk hareketidir. Tek bir tarafı yoktur. Kimliği muhalif olmakla birlikte, halktır. İki olayda bir çeşit başkaldırı olsa da; bu hiçbir zaman hükümeti indirmek, düşürmek veya darbe yaparak yönetimi ele geçirmek gayesi taşımamaktadır. Zaten doğru yapılmayan bir şeyin ilanı onun için kimseyi de görevinden alıkoymamaktadır. Hükümetlerin birinci görevi halkın tamamını dinleyip, çözüm üretmektir. Yarışmak, kavga etmek değildir. İki olaydaki gibi hareketlerde hükümetler ne yaptıysa, tarih bunu olumlu veya olumsuz mutlaka yazar. Umarım tarihin haklı tarafında olursunuz.


Şimdi bu 'uyanış' kimin uyanışı?


BİRİNCİ BÖLÜM: İLKE


Siz, bambaşka bir duyguya sahipken birileri sizden habersiz sizi kullanabilir. Bu çok iyi siyaset bilgisine sahip politikacı için de geçerlidir.


Güç, kendisine asla rakip sevmez. Güç, kendisine tapınmasını, ilah olduğunun düşünülmesini ister. Güç, eşit olmak istemez, tek olmak ister. Eğer bir yerde gücün sözü geçiyorsa; orada kesinlikle 'hegemonya' hakimdir. Akıl değil!


Bu tip toplasal durum ve olaylarda planlı, akılcı ve yararlı sonuçlara odak bir biçimde davranılması için, 'İLKELER' önemlidir. İlkeler, özelinde birleşilmesini, olayların bu çerçevede yorumlanıp okunmasını sağlıklı bulurum.


İlkeler ile karakterize edilmemiş her eylem kolayca terörize edilebilir, haklılık yalanlanabilir. Savunduklarınız, söyledikleriniz ve yaptıklarınız çelişirse mücadele amacından saptırılır ve avcıyken av olursunuz. Türk gençleri haklıdır! Bugün dünyada oligarşinin hegomonya ile yarattığı saltanata karşı duran herkes haklıdır. Ülkesinin toprak bütünlüğünü, milletinin birlik ve bütünlüğünü savunan herkes haklıdır. Ulusunun mirasını, yükselme gayretini, kısaca geleceğini koruyan herkes haklıdır. Adalet için adil olan herkes haklıdır!


İdeolojilerin, kanunların ve yasaların insanları sömürdüğü noktada; kavramlar karakter ve kişilik değiştirirler. Atatürk'ten bahseden biri ulus kimliğine saldırır. Kemalizm'den bahseden biri gelişmeye kapalı olur. Türk Milletini yükseltmek istediğini ifade eden biri, proje üreteni desteklemez. Hoşgörüden bahseden bir akademisyen veya din alimi kendi çıkarları için yıkıcı fikirlerden ürker. Kaynaşmadan, farklılığın zenginliğinden bahseden biri kültürünü etnik unsur olarak tanımlama gayreti içinde olur. Adeleti savunan biri yolsuzluk, kayıt dışı illegal kazanca göz yumar, ses çıkarmaz.


İş bu noktadayken ve tüm siyasi partiler bu karanlığın içindeyken, peki; bu değerlere, kavramların saf özüyle sahip çıkan halkı kim savunacak? O siyasi anlayışları da yaratan halksa, halk ne kadar ilkeli?


Kendisinden önceki neslin rahatını görüp çile çeken kimse bir aitlik hissi barındıramaz. Siz bir toplumu oluşturan unsurların omurgasını kavramları zehirleyerek çürütmeye kalkarsanız ortaya eğri büğrü bir yaratık çıkar. İşte Türk gençliği bugün buna itiraz ediyor!


İKİNCİ BÖLÜM: SAVUNMA


Hegomonya sizi birlikte görmek istemez. Hegomonya sizi bölerek ayrıştırmak ister. Bunu da sizin öznel farklılıklarınızın tanımlanmasıyla yapmaya çalışır. Bize, 'sen sosyalistsin, o faşist' der, 'sen milliyetçisin, o kominist' der, 'sen liberalsin, o tutucu' der. Oysa bu kavramların hiçbirinin birbiriyle keskin ayrımı yoktur. Liberal, kominist veya karma ekonomi (devletçi) savunmanın milliyetçilikle ilgisi yoktur. Demokrat veya faşist olmakla da alakası yoktur. Emperyalizm yayılmacı bir kültürü savunur. Ya bunu savunursun, ya da savunmazsın. Sosyalist bir milliyetçinin olmasının önündeki kavramsal engel ne olabilir?


Anti-emperyalist olmak ile ulusalcı çatışmasını anlarım. Ulusalcı biri ile milliyetçi çatışmasını anlayamam. Milliyetçi ile herhangi bir ırkçılık tipinin (kültür, etnik, yaşam tarzı, inanç, din, vb.) çatışmasını anlarım. Milliyetçi ile ulusalcının çatışmasını yine anlamam. Aynı şey lan!


Ulusalcı olduğunu savunan, Atatürk'ün izinde olan biri; Türklerin onca kan döktüğü, binlerce yıllık tarihe sahip olduğu, birçok hakkından vazgeçtiği, tüm hukuki şartların eşit olduğu bir coğrafyada neden Türküm demez? Bunu neden bütünlüğün tanımı ve geçmişte kazanılan bir hak olarak değil de ayrışma olarak değerlendirir?


Ayrıca, Türklerin ne kötülüğü olmuş? Kötülüğü yapanlar da, sıçıp batıran da Türk kültürü ile ilgisi olmayan, aksine Türklere düşmanlık besleyenler. Bu bir gerçek.


Bir diğer konu; Amarikan vatandaşı olmak, dünya vatandaşı olmak değildir. Lakin Amerikan vatandaşı dünya vatandaşı olursa bu Amerikan kültürünün Türk kültüründen daha mükemmel olduğu için de olmaz. Dünya vatandaşı olmanızın yolu güçlü bir ekonomi ve güçlü bilimsel çalışmadan geçer. Açıkçası ümmetçiler ve liberaller ya da sosyalistler işin bu noktasını atlıyorlar ve dünya bu konuda oldukça hızlı bilinçleniyor.


Yaygın bir kesim 'milliyetçiliğe' hastalık gözüyle bakar. Sosyalist, liberal, ümmetçi anlayışın, hümanizmin düşmanı gibi yorumlanır. Milliyetçiler hep böyle dayak yemiştir. Anlatamadıkları şey en başta; 'ulusal bütünlük' ve 'kültür hakimiyeti' savunması yaptıklarıdır. Bu insanlar toplumcudur. Birleşmektedir ama hep ayrımcıymış gibi nitelendirilmiştir.


Oysa kendi bahçesini korumayan, güzelleştiremeyen komşusunun bahçesine bakabilir mi?


Kendi insanını, kültürünü, toprağını sevmeyen biri başkalarını ve onların haklarını korurur mu? Onlarla sahip olduklarını, kimliğini paylaşabilir mi?


Ancak bayrağını seven biri, başkasının bayrağına basmaz! Irkçılığın en büyük düşmanı milliyetçiliktir!


Milliyetçilik ortak olmaktır. Toplumculuktur. Toplum içinde her bireyin kültürünü, yayılmacı anlayışa karşı korumak için birleşmedir. Bu sebeple ki ülkesine düşman olanlar, göç ettiklerinde; gittikleri yeri bozar, kirletir ve oranın kendi düzenini yıkmak isterler. Çünkü yalnızdır.


Bulunduğu yerde mutlu olamayan toplumlar, hiçbir yerde bireysel mutluluk yaratamazlar. Başkalarının kimliğiyle yaşamaya, var olmaya mahkum olurlar. Gelişmişlik de, ilkellikte de anlattıklarımdadır.


Kişi, 'küresel marka' olmak istiyor, 'yerli ve milliyim' diyor, markasına gidip; ismini halkın telaffuz edemeyeceği bir şey koyuyor. Seçmen milliyetçi olduğunu söylerek oy veriyor, Türk markası değil de, yabancı marka tüketiyor. Dayanışmacı olduğunu söylüyor; arkadaşına destek olacağına, rakip oluyor. Bak geldik yine ilkelere!


Şunu unutmayın: ancak bir bütünün parçası olabilen farklılıklar, zenginliktir. Bütünden bağımsız hiçbir faklılık kültürünü besleyemez, gelişemez, yok olur. Kendisiyle ve kültürüyle barışık olmayan birey, evrensel bir kültür yaratamayacağı gibi marka da yaratamaz.


Türk gençleri artık gelişmek istiyor! Robotlar çağında dünya da var olmak istiyor. Fakirlik karşısında fırsat eşitliği istiyor! Doğru muhakeme ile karar verilmesini istiyor.


Milliyetçilik özelinde anlattığım kavramların boşalması kadar önemli bir savunma konusuda muhakemedir. Muhakeme, tartmak, değerlendirmek üzerine verilen kararların sonucu düşüncenin dışa vurumudur. Benim muhakeme anlayışım, taraflara bağlı kalmadan ilkelerim ve kronoloji bilgim çerçevesinde yaşanan olayın gerçekleşme biçimiyle şekillenir.


Örneğin; 23 yıldır muhalifsin. Bu sebeple türlü türlü haksızlıklarla karşılaşmışsın. Projelerin engellenmiş. Açık açık sosyal medya da kavga ediyorsun. Adalet istiyorsun. Liyakat savunuyorsun. Son olayda da hiç sevmediğin bir siyasetçi de engellenmek isteniyor. İktidar artık faşist bir yönetime geçmiştir diyerek, sen; onun siyaseten engellenmek istendiğini belirterek, siyasal mücadelesinde haklılığının yanında olduğunu söylüyorsun. Diğer taraftan da ilkeli davranarak, diploma konusunda da yaptığı bir haksızlık varsa, bu konuda asla yanında olmayacağını da belirtiyorsun. Hatta fetöcü gibi benzer başka kim varsa onların da incelenmesinin ihtiyaç olduğunu söylüyorsun. O siyasetçinin taraftarları buna rağmen seni hemen iktidar yanlısı yapabiliyor. Bu yorum 'muhakeme' değildir. Bu bir çeşit fikri ırkçılıktır, faşistliktir, tarafgirliktir. Adalet istiyorsan; adil olmak zorundasın. Savunurken de ilkesel duracaksın ki, ilk karşı çıktığın şeyi, asıl 'hak kavganı' savunabilesin.


Mesela boykot meselesi. Düşünüyorum, muhalif olduğum için benim önümü kesen iktidar yanlılarının içine düştüğü duruma hiç acımıyorum. Lakin, 23 senedir muhalif olduğum açıkça bilindiği halde; muhalefette ne ürettiğim teknolojilere destek oldular, ne de diğerlerinden geri kaldılar. Bu ikisi tepişirken bana giren-çıkan olmayacak mı? Olacak. Hep oldu. Bağımsız muhalefette olamazsın gibi yerleşik bir kafa var. Asıl mesele bunun hiç olmamasıdır. Bugün siyasi partilerce, sadece; zaten var olan bir şeyin adı konuldu. Taraflardan biri mağduriyetini avantaja çevirip, gizlememeyi tercih etti. Olan samimi milliyetçilere olacak. Omurgasızlar ve yandaş-yalaka tayfası ise hep kazanır. Hayır! Ayrıca fakirler tarih boyunca zenginleri kısmen boykot etti. Onların alışveriş yaptığı yerden alışveriş yapmadı. Fakirlerin hayatında bir şey değişti mi? Onlara ürün satan fakirler hariç kimsenin hayatı değişmedi.


Bu yolla kimse kazanamamalı! Sıradan ve sürüden olmayanlar asla kaybetmemeli. Çünkü yaratıcı beyin onlar!


Doğruyu yanlış biçimde savunmak veya yanlış kişilerle doğru iş yapmak. Bir de doğru zaman. Bunlar önemli. Yine de en önemli konu; 'ilkeli' olmak. Çağı ancak bu tartışmaları aşıp gerçek hedeflere yürüdüğümüzde yakalabiliriz.


ÜÇÜNCÜ SON BÖLÜM: FAŞİSTLİK


Faşistliğin milliyetçilik ve ulus bilinci ile alakası olmadığını anladığımıza göre, faşistlik nedir? Yukarıda verdiğim örnekteki gibi kendi tarafgirliği dışında haklılık kabul edemeyen her zihniyet faşisttir.


Yani kendi anlayışının adamı diktatörlük yapsa da demokrat, başkası demokrat olsa da faşist olabilir. Hegomonya faşist toplumlarda kolay sağlanır. Lider çıkarmak, kurgulamak ve yaratmak kolaydır. Yolsuzluk kolaydır, topluluk içinde büyümek kolaydır, ben merkezli hislerle torunlarına imparatorluk yaratmak uğruna başkalarına zulmetmek normaldir. Mevcut topluluk içideysen ahlaksızlık, kimsenin karşı çıkacağı bir konu değildir. Bu sebeple klancı organizasyonlarda aidiyet, liyakattan önce gelir. Bundandır ki; gazeteciler ilkesiz partileri, çok ilkeliymiş savunurlar. Oysa aynısının lacivertidir. Ve bu yapılar zıt taraflarda da olsa, birbirlerini korurlar. Fırsat eşitliği, böyle toplumların ülkelerinde asla olmaz! Adalet kişiseldir ve beklentide kişiselleştiği için, pek adil sonuçlar beklenemez. Adaletin, adil düzenin sağlanmadığı yere yatırım gelmez. Zayıf ekonomide dışardan yatırım gelmezse üretim de yapamazsın.


İktidarın faşist olmadığını düşünenler varsa bu yazıda aktarılan kronolojiyi lütfen okusunlar; https://www.kanifatihturhan.com/post/2025-sarachane-uyanis-hareketi-olaylarinin-kronolojik-yolculugu


Kendi yaşadıklarımı anlatayım, kapatacağım.


  • Proje ürettim. Adını eski türkçe bir isim koydum (ki, aslında bu ismi de topluluk koydu), bana 'faşist, ırkçı mısın' diye; açık açık, utanmadan, mantıklı bir şey gibi sordular.

  • Kişisel görüşüm 'milliyetçi' olmasına rağmen; kominist, liberal, devletçi ekonomi anlayışında demeden, lgbtli, milliyetçi, dindar, hümanist ayrımı yapmadan, herkesle konuştuğum için ajan muamelesi gördüm. Kendi siyasi gruplarında işimle değil, kimliğimle yargılandım. Ki ben milliyetçi olarak hepsini korumak ve yükseltmekten başka bir şey istemem.

  • Siyasi muhalif ve hatta ilkelerim nedeniyle muhalefete de muhalif olduğum ve bunu hiç gizlemediğim projelerim yarışmalarda elendi. Yatırım alamadım.

  • Devletten hibe almamı sağlayacak, fırsat eşitliği hakkımı siyasi nedenlerle kullanamadım.

  • Yaptığım işler yurtdışı örnekler gösterilerek küçümsendi, geliştirmeme imkan tanınmadı.

  • Sermayem olmadığı ve kendi çemberim dışında gösteremediğim için, yakın çevrem bile yaptığım işi beğense dahi paylaşmadı. Çoğunlukla kendisine sakladı.

  • Çalmadım, kara paralı-illegal işe girmedim, para için siyasi duruşumdan taviz vermedim, ilkelerimden ödün vermedim, sonuç olarak; borçlandım ve battım. Bilgime, tecrübeme rağmen, çok amme hizmeti işinde çalıştım, anlatamam.

  • Fikirlerime yatırım yapmak yerine, önce rakip oldular.

  • Çok büyük şirketler veya akademi yıkıcı bulduğu için gelişmemi istemediğini hiç gizlemedi.

  • Yardım istediğim kişiler, yardım etmeden önce sömürmek istediler.


İşte tüm bu ideolojileri bir kenara koyarak yaşadıklarımı AKP üyesi olsaydım, hiçbir şekilde yaşamayacaktım. CHP üyesi olsam yine yaşamayacaktım. Omurgasız olup, sessiz kalsam yine yaşamayacaktım.


Bugün sokakta olan gençler ben ne kadar yalnız kaldıysam, o kadar yalnızlar! Onlar benim hakkımı savunuyorlar! Benim ve olursa benim çocuklarım için mücadele ediyorlar! Tıpkı dürüst olan sen gibi!


Hangi partiye üyesin bilmiyorum. Siyasi düşüncen ne, zerrece umrumda değil! Türk milleti olarak sesleniyorum! Uyan! Artık Uyan!












Comments


bottom of page